Çanakkale'de bir başka futbol...

Video yükleniyor...

1915...  Anadolu’da yaşam, Çanakkale’deki savaşın gölgesinde devam ediyor... İstanbul’da futbol ligleri ise ağır aksak... Futbolcuların çoğu ya şehit, ya gazi... Kalanlar ise maçtan çıkıp cepheye, cepheden maça gidip geliyorlar. Siperden sahaya koşup, postalları çıkartıp potinleri giyiyor, maç bitince yeniden postalları ayağına geçirip cepheye dönüyordu. Atla, trenle hatta yayan gidiyor, kimi zaman ise İstanbul’dan Çanakkale’ye asker taşıyan ünlü Gülcemal Vapuru imdadına yetişiyordu.

Fenerbahçe kaptanı Galip Kulaksızoğlu, takım arkadaşlarının bir kısmını savaşta şehit vermiş, kiminin gazi düşüşünü izlemiş, kimiyle ise hem sahada hem cephede omuz omuza mücadele vermişti...

Bu takım arkadaşlarından biri, dönemin önemli isimlerinden Süreyya idi. Maç için düştüğü yolculukların birinde yağan yağmurdan hastalanmış, Kilitbahir Askeri Hastanesi’ne kaldırılmış, iyileşmesi uzun sürünce hasta yatağından kalkıp yola devam etmişti. Ama yetişememişti Fenerbahçe’sinin maçına... Savaş dönemi, her hafta düzenli maç oynanmıyor... Bir sonraki maç kim bilir ne zaman? Cephe bekleyemezdi, Süreyya ertesi gün yeniden Çanakkale yollarına düştü...

Bir de Mülazımevvel Arif vardı, Çanakkale’den cepheden yola düşüp çubuklu formayla sahaya çıkan... Kurtuluş Savaşı başlayınca Niğde’ye gönderildi. İstanbul’a maça gelmeye devam etti. 1919’da İdmanyurdu maçına gelirken, yolda şehit düştü...

Şehit futbolcular arasında, sanatçı olanlar da vardı. Bunların içinde en önde geleni, Beşiktaş'ın kaptanı Kâzım'dı... Siyah-beyazlı futbolcu şairdi ve takım arkadaşları ona, "Şair" lakabını takmıştı.

Türk ordusunun şanlı 27. Alay’ının askeriydi. Çanakkale'de sırtına yediği bir gülle ile parçalanmıştır... Birliğindeki yakın arkadaşları, yerde hazin bir şekilde yatarken, ceketinden fırlayan bir kâğıt parçasını hatıra olarak sakladılar. Beşiktaş kaptanının üstünden Beşiktaş için yazılmış bir şiir çıkmıştı. Bu şiir Kazım’ın şehit düşmesinden sonra Beşiktaş Marşı olarak bestelenmişti.

O yıllarda Galatasaray Lisesi milliyetçilik duygularıyla yanıp tutuşuyordu. 846 Cemal, arkadaşlarını Grand Cour’da toplamış, “Vatan elden gidiyor, harbiye Nezareti çağırıyor, Ben gidiyorum, Vatanını seven benimle gelsin...” Kimse gitmese de Celal gidecekti. Asker çağırısına gönüllü yazılan ilk kişi olmak istiyordu. Harbiye Nezareti’nin kapısında sabaha kadar nöbet tuttu, ilk gönüllü oldu. Celal İbrahim, Galatasaray Kulübü’nün 4 numaralı kurucu üyesiydi. Haf oyuncusuydu. Galatasaray-Fenerbahçe rekabetin bir maçta 4 gol atan ilk futbolcu olmuştu. Askere yazıldığı yıl şehit oldu.

Teğmen Nurettin Bey, Arıburnu’nda 12 Nisan 1915 günü toprağa düştüğünde 23 yaşındadır. Futbola 1912 yılında başlayan yedek subay Halim Bey ise, 21 yaşında Nisan 1915’te Alçıtepe’de şehitler arasına katılır. Maltepe’den Çanakkale’ye gönderilen 21 yaşındaki futbolcu Kemal Bey ise subay olmak üzereydi. Seddülbahir’de bir süngü hücumunda boğazına aldığı darbeyle toprağa düştü. 21 yaşındaki Haldun ise, Arıburnu’nda İngiliz zırhlısından atılan top güllelerinin altında kaldı. Kurtulsaydı İstanbul’a maç için gidecekti... İlk kez izin almıştı...
100’e yakın hikaye var, futbol sahalarından Çanakkale’de cepheye yazılan... Bugün Çanakkale Şehitliği’nde yatanların arasında, kayıt altına alınmamış, unutulmuş yüzlerce şehit futbolcu var...

İşte bu yüzden, bugün Süper Lig’de maçlar başlamadan önce söylenen Milli Marş’ımızı daha gönülden, daha yüksek sesle, bağıra bağıra söylemek lazım... Galip’ler, Süreyya’lar, Arif’ler, Kazım’lar, Celal İbrahim’ler ve şehit kardeşleri duysun, eşlik etsin diye...