Mustafa Denizli: “Aziz Yıldırım anlatsın“

Mustafa Denizli: “Aziz Yıldırım anlatsın“

Türkiye'de Galatasaray ve Fenerbahçe ile kupalar kaldıran, Milli Takım ile Avrupa Futbol Şampiyonası'na gidip çeyrek final oynayan ve şu anda da İran'ın Persepolis  takımını çalıştıran Mustafa Denizli, Türkiye Spor Yazarları Derneği'nin düzenlediği 44. Yıl Sporun Zirvesi Semineri için geldiği Antalya'da Ligtv.com.tr'nin sorularını yanıtladı.
 
Denizli'nin İran'a gidiş nedenleriyle başlayan sohbetimiz daha sonra Türk futbolunun içinde bulunduğu durum hakkındaki fikirleriyle sürdü.Ancak röportajın en çarpıcı kısmı belki de Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın, 2000-01 sezonundaki şampiyonluklarıyla ilgili söylediği  “Takımın nasıl şampiyon olduğunu herkes iyi biliyor”  sözüne, o dönemki çalıştırıcıları Mustafa Denizli'nin yanıt verdiği bölümdü.İşte Mustafa Denizli'nin, Ligtv.com.tr Genel Yayın Yönetmeni Cem Kurel ve Haber Müdürü Erdem Erol'a yaptığı açıklamalar:

"BATIDA BİRŞEY BULAMADIM DOĞUYA GİTTİM"
-Türkiye’ye küskün müsünüz?

Niye küseyim Türkiye’ye?

-Peki neden İran?
Canım öyle istedi.

-Ne buldunuz İran’da? İran komşu ülke ama bizler İran’ı çok bilmiyoruz.
40 sene batıya gittim, orada bir şey bulamadım diye bir de şansımı İran’da deneyeyim dedim. (Gülüyoruz)

-Ciddi mi söylüyorsunuz?
Evet ciddi söylüyorum.

-Vallahi mi?
Evet vallahi. Yani ben futbol çalışması yaparken onun yanında ülke kültürleriyle ilgili de büyük merakmı gideriyorum orada. Yeni insanlar, yeni düşünceler, yeni yaşam  biçimleri öğreniyorum. Bunları para vererek öğrenemem. Yani batıda nereye gidersen git aşağı yukarı birbirine çok yakın şeylerle karşlaşıyorsun.

-“Para vererek öğrenemem” dediniz. Burada “Hem öğreniyorum hem para alıyorum” mu oluyor?
Gayet tabii ki; neticede profesyonel bir çalışma. İkinci kısmıysa şahsımı ilgilendiren çalışma, kimsenin zorlaması değil.

"FENERBAHÇE'DE KAZANDIĞIMA YAKIN KAZANIYORUM"
-Merakınız, hobileriniz yani. Yazılıp çizildiği gibi çok abartılı rakamlar da yok İran’da değil mi?

Yok. Yani yazılıp çizilen abartılan bir tek benim rakam oldu orada.

-Bugün başka bir takımda olsanız herhalde İran’da aldığınızın 2-3 katını alabilirdiniz.
Türkiye’de mi?

-Evet.
Yok o kadar değil.

-Fenerbahçe’deyken kazandığınızdan az mı, çok mu, yakın mı?
Yakın. Şimdi benim çalşmalarıma bakacak olursanız kamuyouna yansıyan çalışmalar değil. Benim birinci derecede maddi çalışma diye düşündüğüm hiçbir yer olmadı. Buna Milli Takım da dahil, Fenerbahçe de dahil. Hatta Fenerbahçe’deyken, Türkiye’de 2001 krizi oldu ve Başkan Aziz Yıldırım da dahil tüm yöneticiler biliyor ki o şartlarda ücretimi kendim teklif ettim ve düşürttüm. Dolayısıyla olayın maddi boyutu olarak değerlendirilen kısımları varsa onu hiç öyle değerlendirmesinler. Benim için çalışmanın olacağı yer mutluluğu hissettiğim yerdir. Mutluluğu hissettiğim yer Almanya mıdır İngiltere midir İran mıdır Afganistan mıdır Japonya mıdır ona ben karar veriririm.

"MUTLU OLMADIĞIM YERDE DURMAM"
-Mutluluğu hissetmek mi mutlu olmak mı?
Hissettiğin yerde mutlu oluyorsun zaten

-İran’da mutlu musunuz?
Gayet tabii ki. Bak ben mutlu olmadığım yerde 1 saat durmam. Bu neresi olursa olsun.

-Türkiye’de bir İran imajı var. Bu gerçekte bize yansıdığı gibi midir? Siz farklı bir İran ile mi karşılaştınız?
Yok yani işte esas belki beni etkileyen de o oldu. Yani kafamdaki İran’la, karşılaştığım ve yaşadığım İran çok farklı. 2 tane çok farklı görüntü.

"MAGAZİN BASININDA YER ALMAYI SEVMİYORUM"
-Hocam çok açık ve net soracağım.
Sor.

-Mustafa Denizli ismi futbolculuğundan teknik adamlığına kadar tanınıyor. Ama magazin medyasında da Mustafa Denizli zaman zaman sosyetenin içinde gösterilmiştir.
Benim hayatta hiç sevmediğim hadiselerden bir tanesi bu tür medyada yeralmak. Yani mesleğimle ilgili çalışmalarımın dışında abartılı olarak yeralmak: Benim sosyal hayatım da günlük yaşamım da herkes tarafından bilinen bir hayat. Yani Türkiye’de birşeyleri başarıp, başarılı olmak, senin yaşam tarzına, bir günlük yaşamına sekte vuruyorsa ve bu seni kamuoyuna olumsuz şekilde yansıtıyorsa, bunların hiçbiri doğru bir çalışma değil. Doğru bir gazetecilik de değil. Yani bir teknik adam, bir iş adamı arkadaşlarıyla, kız olur erkek olur bir grupla yemeğe gitme şansını elinden kaybediyorsa, sosyal yaşamda istifade edeceği yerlere gidemiyorsa ve bu benim için değil ama yüzde 90’ı böyle korkuyla bu yaşamı sürdürüyorsa bu bir yaşam değil. Belki yani bana mutlu olacağım yer hissini yaşatanların birtanesi de bu tür hadiseler.

-Ama bunu niye sorduğumu anladınız değil mi hocam? İran’la özdeşleştirdiğimiz zaman...
Gayet tabii ki. Benim için geçerli değil bu. Yani bu söylediklerimi söyleyecek yüzlerce kişi var. Hissettiklerimi hissedecek yüzlerce kişi var.

"TÜRK FUTBOLUNU MİLLİ TAKIM KURTARIR"
-Türk futbolunun içinde bulunduğu durum ortada, siz de yakından takip ediyorsunuz. Türk futbolu bir düşüş yaşıyor. Türk futbolunu ne kurtarır? Daha açacak olursak mesela kurumsallaşmada sıkntılar yaşandığını görüyoruz.


Kurumsallaşma aşağı yukarı benim futbolculuk yıllarımdan beri en fazla duyduğum kelimelerden bir tanesi. Yani onları öyle söyleyerek öyle olmuyorsun. Yaparak öyle oluyorsun. Esasında çok katedilen mesafede var bu arada. Ama bazı şeylerde geriye dönüş de mutlak surette yaşanıyor. Yani bir ülkenin futbol çizgisinde sapmalar olabilir. Yukarıya yaptığı eğriler olduğu gibi aşayıya yaptığı eğriler de olabilir; ki şimdi aşağıya yaptığı eğrileri yaşıyor. Ama bu eğrilerin yukarıya dönebileceğini de bu ülke yaşamış. Sportif manada olumsuzluğa kapılmamak lazım ama sportif görüntünün dışarısında yaşananalar  da ilerisi için bu umutların yeşermesi bakımından birşey vermiyor bize. Yani esas endişe edilecek taraf orası. Çünkü sportif başarılara Türkiye’nin tekrar ulaşma şansı son derece yüksek. Ama o içerideki sportif başarıyı ekileyecek önemli unsurların başında dışarıdaki uyum geliyor. Kurumların, kişilerin kendi aralarında sağladıkları uyum geliyor. Türkiye onu kaybediyor. Kalitede ivme kaybediyor. Kalite derken, bir bütün olarak aldığın zaman konuşmasından hareket tarzına kadar o çizgiyi aşağıya düşürüyorsa o çizgiyi tekrar yukarıya toparlamak bir kültür işidir. Türkiye kültürünü de kaybediyor, esas problem orada yaşanıyor. Yani kültürü olan toplumlar için bunlar sudan sebeplerdir ve hemen telafi edilir ama o kültür yapısından eğer uzaksan; hele hele bunu eğitimle de desteklemiyorsan orada büyük zorluk yaşarsın bir daha çıkabilir misin diye de feryat edebilirsin.

-Röportaj öncesi sohbetimizde "Türk futbolunu içinde bulunduğu durumdan Milli Takım kurtarır" dediniz.
Türkiye’deki umutsuzluğu, ileriye bakarak insanların yaşadığı olumsuzluğu değiştirebilecek tek birim Milli Takım’dır. Şu anda kulüpler bunu değiştiremez. Milli Takım’ın elinde böyle bir fırsat var. Türkiye, Milli Takım’ın başarılarına, kulüp takımlarınınkinden çok daha fazla sevinen ve üzülen bir ülke. Milli Takım da grup lideri. Bundan sonraki maçlarında bunu devam ettirirse, çirkin futbol ortamından insanları tekrar futbolun içine çekebilir. Bu ülkedeki sporcularımıza, futbolcularımıza haksızlık ediyoruz. Milli Takım, dünya futbolunda varolan bir ülkeyiz düşüncesini tekrar geriye getirir. Bunu da başka biri geri getiremez; onu söyledim.

"DİĞER MESLEKLERDE DE ALTERNATİF İSİM YOK"
-Türk antrenörler içerisinde siz, Fatih hoca ve bir de son dönem Ersun hoca ön plana çıkmaya başladı. Neden bir 4. isim yok?
Bu soruyu medyada sorduğunuz zaman çok farklı bir görüntüyle karşılaşmıyorsunuz. Siyasette sorduğunuz zaman çok farklı alternatif isimlerle karşılaşmıyorsunuz. Şimdi burada 2 taraftan baktığın zaman bu soruya cevaben “Bunlarda bizim de sorumluluğumuz var” demek mi seni tatmin eder, yoksa “Bu çizgiyi yakalamak istemeyenlerin çalışmama sorumsuzluğu mu var” demem mi tatmin eder?

-Şans gelip gelmemesi mi?
Hiçbir işte şans yoktur. Her işte fırsatlar vardır. Fırsatları şansa çevirmek senin elindedir. O fırsat sana da geçer, bir teknik adamlığa başlayan insan da Fatih Terim olur, Alex Ferguson da olur, bu fırsattır. Bu herkesin eline geçer.

"TEKNİK ADAMLAR MI HATALI, YÖNETİMLERİN TERCİHİ Mİ HATALI?"
-Baktığımız zaman ligde 9 takım sezona Türk teknik direktörle başladı. Bu sayı 4’e düştü. Bunu neye bağlıyorsunuz? Türk antrenörüne güvenilmiyor mu ya da farklı sebepler mi var?
Türkiye’deki antrenör seçimleri birine olan güven veya güvensizliği ortaya koymuyordur. Beklentilere cevap verecek isim midir değil midir? O manada seçiliyordur. Dünyanın en sağlıklı işlerinden bir tanesi teknik adam seçimidir. Çünkü önünde çok uzun bir süreç var bunu değerlendirmek için. Başkan ve çevresinde 15 tane insan var. Önünde de yüzlerce alternatif var. O yapıya, o kadroya uyum sağlayabilecek başarıya gidebilecek yolda onlarla yürüyebilecek adamı seçerken ince eleyip sık dokuyorlar. Şimdi burada onları değiştirirken bu seçimde teknik adamın mı yanlışlığını gösterir, yönetimlerin tercih yanlışlığını mı gösterir? Veya istenilen şeylere yönetimin cevap vermesini mi gösterir? Yani ondan memnun değilseniz değiştirin. Yıllarca Türkiye bunu yaptı zaten ama kendilerinin devamlılığını düşünenler o devamlılığı devam edecek kişilerle sağlamayı düşünmüyorlar. Değiştirerek taze kan kazandıklarını düşünüyorlar, esasında o kazanılan taze bir kan olmuyor tam kaybedilen bir kan oluyor. Onu bir süre sonra zaten yaşıyor.

-Fenerbahçe’deki döneminizi bu şekilde değerlendirebilir miyiz?
Şimdi benle özdeşleştirmek doğru olmaz. Ama eğer bu tur hareketlerden sonra bu tür hareketlerin içinde olan insanlar daha önce yaptığımız hataları bir daha tekrarlamayacağız diyorlarsa zaten o hareketin doğruluğu ve yanlışlığını ortaya koyuyor benim söylememe gerek yok. Yani bunun yanlış olduğunu kendileri itiraf ediyor.

"YÖNETİCİLERİN DESTEĞİ BENİ ORADA TUTMAZ"
-Hocamızın arkasındayız söylemi...
Yani birinin arkasında olmak Türkiye’de onu ne kadar devam ettiriyor. Ben Türkiye’de yürüdüğüm bir gün dahi, her hangi bir yöneticinin benim arkamda desteği olmasını istemedim. Çünkü onların desteği değil benim başarım beni orada tutar.

"AZİZ YILDIRIM ANLATSIN O ZAMAN"
-Fenerbahçe’deki şampiyonluğunuzla ilgili Başkan Aziz Yıldırım’ın bir açıklaması oldu. “Takımın nasıl şampiyon olduğunu herkes iyi biliyor” diye.
O sorunun muhatabı o zaman Aziz Yıldırım’dır. Gidin O'na sorun. Anlatsın nasıl şampiyon olduğunu. Madem ki öyle diyor (Gülüyor). Aziz Yıldırım eğer öyle bir şey söylediyse; o zaman bana niye soruyorsun? Ben teknik adam olarak o takımın şampiyon olması için teknik görevlerin tamamını yerine getirdim. O da Fenerbahçe’nin şampiyon olması için yetti. Eğer "Şampiyonlukta benim de payım var" demek isteyen insanlar varsa ki mutlaka vardır, bu şampiyonluğu tek başına teknik adam ve futbolcu kadrosu yaşamaz ve yaşattırmaz, bu bir bütünün sonucunda elde edilir. Ha, Aziz Yıldırım “Benim de payım var” diyorsa, vardır zaten, biz inkar etmedik ki. Zaten ben şampiyon olduğumuzun ertesi günü telefonumu kapattım, “Bundan sonra konuşma hakkı yöneticilerdedir” dedim. Onun zevkini, onlar çıkarsın.