"Futbolsuz geçen yıllarıma acıdım"

Video yükleniyor...

Dünya edebiyatının Maradona’sı, Gabriel Garcia Marquez, 87 yaşında hayata veda etti. Yaşam felsefelerine yöne verecek birbirinden değerli romanlarını geleceğe armağan edip ölümsüzleşerek aramızdan ayrıldı.

Yüzyıllık Yalnızlık ve Kolera Günlerinde Aşk başta olmak üzere, edebiyat tarihinin en unutulmaz gollerinden bazılarına imza atan efsane 10 numara, Gabriel Garcia Marquez, kendi deyimiyle, uslanmaz bir futbol aşığıydı.

1980’lerde İspanya ve Güney Amerika ülkelerinde ancak yıldız futbolculara gösterilen bir ilgiyle takip edilen Marquez, futbola olan tutkusunu uzun yıllar boyunca sakladı. Adeta gizli bir yasak aşk gibi sevdiği futbolla tanışma hikayesi ise Marquez’in kelimelerinde ölümsüzleşecek ve ortaya çıkmak için neredeyse yarım asır bekleyecekti.

Gabriel Garcia Marquez, edebiyata ve kitaplara çok küçük yaşta merak sardı. Daha henüz 10 yaşındayken, arkadaşları ona “Yaşlı Adam” adını takmışlardı. Oyunlara ve özellikle de mahallede yapılan futbol maçlarına katılmaz, bir köşede kitaplarından bir dünya yaratırdı. Gazetecilik ve hukuk eğitimi aldığı üniversite yıllarında, okul koridorlarında, ısrarlarla topa vurmuşluğu vardı ama Marquez’in futbolla tek ilişkisi bu kadardı.

Üniversite eğitimini yarıda bırakıp gazeteciliğe başlayan Marquez, yıllarca uzak durduğu futbolla 23 yaşındayken, arkadaşları Alfonso ve German’ın zorlamasıyla gittiği, Kolombiya liginde oynanan Junior de Barranquilla -Millionaires maçında tanıştı. Marquez, maçı, 14 Haziran 1950 tarihli El Universal gazetesine bir edebiyat eleştirisi formunda yazarak kaleme almıştı.
1950’de yazdığı El Juramento - “Yemin” adındaki ilk ve tek futbol yazısı, bugün, futbol edebiyatı tarihinin en değerli 10 eserinden biri olarak gösteriliyor.

Gabriel Garcia Marquez’in ilk maçı, gelecekte dünya yıldızı mertebesine yükselecek olan Di Stefano’nun futbolculuğunun ilk yıllarında oynadığı karşılaşmaydı… Marquez’in azıcık futbol bilgisine rağmen, Di Stefano geleceğin Nobel ödüllü yazarı ve çaylak futbol taraftarına, sahada yapabildikleri ile “abartılı teşbih” benzetmesi yaptırmayı başarmıştı. Bu cümle, sonraki yıllarda İspanya basını tarafından “Di Stefano için yazılmış en güzel ifade” kabul edilecekti.

Gabriel Garcia Marquez, futbolla tanışmasını, yıllar sonra şu cümlelerle anlatıyordu…
“Anlamsızlık algımı kaybettiğim bir andı. Futbol bana hayata farklı bir açıdan bakabilmeyi öğretti. İtiraf edeyim, Club Juniors’un gittiğim o ilk maçında futbola dair o kadar az şey biliyordum ki, o gün statta kendi kendime düşündüklerime sonradan çok güldüm ve futbolsuz geçen yıllarıma acıdım”

Marquez futbola olan tutkusunu ilk kez 1992 yılında verdiği bir röportajda itiraf etti… O röportajda kullandığı kelimeler ise onun futbol tutkusunun ne denli büyük olduğunun göstergesiydi…

“Tüm mütevaziliğimle itiraf etmeliyim, bana verilen Nobel Edebiyat Ödülü’nü, Kolombiya’nın kaydettiği bir gol olarak görüyorum… O gün maçı kazanan Kolombiya olmuştu”

Futbol, Gabriel Garcia Marquez’in tüm dünyadan gizlediği en tutkulu aşkıydı. İlk maçında renklerine bağlandığı Junior de Barranquilla takımının taraftarlarıydı ve ülkesine her gidişinde takımını statta tribünlerden izlemeyi ritüel haline getirmişti.
Gabriel Garcia Marquez, 1950’de satırlara döktüğü Yemin adlı futbol yazısında kendisini “Taraftarlığın kutsal kardeşliği”nin yeni üyesi ilan eder…

O kutsal kardeşlik, dünyanın dört bir yanından bu oyunun tutkulu aşıkları, bizler, taraftarlar, kardeşimiz Gabriel Garcia Marquez’i çok özleyeceğiz…