Bunun adı müsriflik!

Video yükleniyor...

İngilizler soğuk esprileri ile bilinen bir millettir… Ancak söz konusu futbol olunca, son derece eğlenceli bir yaratıcılığa bürünüyorlar.

İngiltere Premier Lig’in şampiyonluk mücadelesinin ardından ortaya çıkan puan tablosunu farklı bir bakış açısı ile dizdiler; para… Bu kez rakamlar değil, paranın kaynağı konuşuldu.

Gelin Premier Lig’in puan tablosuna farklı bir bakış açısı ve biraz da espri ile bakalım…

Birinci sıra ve elbette ki şampiyon; Arap parası

Manchester City 2008 yılında Abu Dabi Grup bünyesine satıldı. 2009’dan itibaren orta-alt sıralardan zirveye doğru yükselişe geçti ve 2’si Premier Lig şampiyonluğu olmak üzere toplam 5 kupa kaldırdı… Hem futbolcu hem teknik heyet seçiminde dikkatli özenli davrandılar hem de yönetim kadrosunu profesyonellerden kurdular. Pellegrini’ye takım verdiler, futbolcular yıldızlaşmadı, takım parıldadı.

Sonuç; Arap parası deyip geçmeyip, satır aralarına bakma gerekli…

İkinci sırada Amerika Birleşik Devletleri parası var…

Tarihi boyunca pek çok kez el değiştiren Liverpool, ABD sermayesi ile 2007’de tanıştı. 2010’da ise bugünkü sahibi Fenwey Sports Group’a satıldı. Okyanus ötesinden gelen sahiplerinden çok önce kendi marka değerini oluşturup yerleştiren Liverpool’a Amerikalıların katısı elbette para oldu… Öyle sakin sessiz durduğuna bakmayın; Liverpool, Bayern Münih kadar para harcayan bir takım.
Sonuç; Amerikalılar futboldan anlamıyor iddiasını yeniden değerlendirmekte fayda var…

Üçüncü sırada Rus Parası karşılıyor bizi…

Abrahamoviç ile Chelsea, başta İngiltere olmak üzere tüm dünyanın ezbere bildiği bir hikayedir. Zengin Rus işadamı Premier Lig’den takım alır, bol para harcar, Mourinho’yu getirir, şampiyon olur. 2013-2014’te aynı formül bir kez daha denendi; para, transfer ve Mourinho…
Sonuç; daha önce başarıya götürmüş denklemler her zaman şampiyonluğa çıkmıyor…

Dördüncü sıradaki takımımız “Sakın Para Harcama”…

Dünya üzerinde ilk ve tek olması muhtemeldir; tribünler teknik direktöre “para harca” diye pankart açıyor… O kadar çok bağırdılar ki, Arsene Wenger en sonunda gidip Premier Lig tarihinin en yüksek bonservis bedelini masaya koydu, Mesut Özil’i aldı. Ancak liderlik ve şampiyonluk ümitleri ancak şubat ayına kadar dayanabildi.

Sonuç; mesele para harcamak değil, nasıl harcadığınızdır…

Beşinci sıradaki takım “Para mı? O da Ne?”

Premier Lig’i paraların havada uçuştuğu bir zenginler sofrası olarak görenleri en fazla yanıltacak takımların başında Everton gelir. Ülkenin en zengin mahallesinde oturup da ayın sonunu getirmekte zorlanan aile babalarına benzetebileceğimiz Everton, sponsorlar ve yayın gelirlerini makul transferlere harcayarak Premier Lig’de nasıl yıllar boyunca tutunulacağının en güzel örneğidir.

Sonuç; futbolda her şey para değildir.

Altıncı sırada, Gareth Bale’in parası var…

Tottenham sezonun ve doğal olarak da tarihin en pahalı transferini gerçekleştirip Gareth Bale’i Real Madrid’e sattı. Tüm transfer döneminde 110 milyon Euro gelir elde edip 107 milyon euro’sunu yeni transferlere harcadılar. Eric Lamela ve Roberto Saldado gibi önemli isimleri kadrolarına kattılar ama zirveye ancak altıncı sıra kadar yaklaşabildiler.

Sonuç; çok para kazanabilirsiniz ama ne aldığınıza da biraz dikkat etmelisiniz.

Yedinci sıradaki takımımız kim mi? O takımın adı “Müsriflik”

36 kişilik kadrosundaki futbolcularının 17’sine 10 milyon pound üzerinde değer biçiliyor. İngiltere’nin hem parasal hem de tarihsel açıdan en başarılı kulübü olarak gösteriliyor. Sezonun kendisi için en pahalı transferi Fellaini tüm maçlarda toplam sadece 1437 dakika forma bulabiliyor, genelde yedek kulübesinde vakit geçiren bir hayalet… Takıma bakıyorsunuz, 18 yaşında iki futbolcu, Adnan Januzaj ve James Wilson, tüm bu yıldızlardan daha çok konuşuluyor…

Sonuç; koskoca Manchester United, yıldızlar karması kadro ve 7.’lik… E bunun adı müsriflik!